Konferans öncesi bir açılış konuşmasını yapan İnegöl İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İbrahim S. Canbolat, “Biz 3 yıllık bir fakülteyiz. Artık gelenekselleşen bu konferanslarımızda güz ve bahar dönemlerinde teorik ve uygulamada ulusal ve uluslar arası düzeyde öne çıkan değerli konuşmacılarımızı davet ediyoruz. En az 1 ya da 2 konferansımız oluyor. Onun dışında öğrenci topluluklarımızın ders dönemlerinde ders saati içerisinde yine kendi alanında mesleki anlamda bir model oluşturma noktasında varlık gösteren kişileri davet ediyorlar. Bugünkü konferansımızın konusu ‘Türkiye’de girişimcilik ve Girişim Kültürü’. Aslında bakılırsa her birimiz her gün kendi varlığımızı kendi hayatımızı idame ettirirken bir anlamda gelişimde bulunmuş oluyoruz. Bu noktada önemli olan insanın içerisinde yaşadığı zamanda ifrat ve tevhit noktasından uzakta bir girişimi kendi varlığına yönelik olarak üstlenmiş olması. Yani hedonist ve nihilist batılı kavramlarında yani ‘Her şey benim içim olsun, benim çıkarıma olsun’ diye bakmak ve girişime bu noktada bakmak yerine daha toplumcu, kendinin de dışında varlıkların, kişilerin olduğunu düşünmek, sosyal maliyeti ve sosyal kazancı dikkate alarak hayatına bakması, işini üstlenmesi, ikincisi daha evrensel varlık âlemi içerisinde var oluşun esas amacı nedir noktasında düşünerek, varlık içerisindeki konumunu düşünerek daha evrensel bakabilmesidir. Yani ‘Ya hep ya hiç’ noktasında bir anlayış veya ‘hiç’ anlamında varlığı, var oluşu anlamlandırmadan yokluğa yönelik bir adım atmak konularının ikisi de yanlıştır. Dolayısı ile bütün bunlar bilgi temelindeki davranışlarda sonuca ulaşacak” dedi.

Katılan herkese teşekkür ederek konferansa başlayan Maltepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nazif Gürdoğan, “Bizim insanımız felsefe yapmaktan çok fetih yapmaya yatkın bir toplumdur. Bizim atalarımız Asya’nın içinden Avrupa’nın içine kadar sürekli hareket halinde olmuşlar. Doğu’dan Batı’ya giden bir kervana benzerler. Gittikleri her yeri camiler, çarşılar, köprüleri, kervansaraylar ile donatmışlar. Ezan okunan yeri vatan bilmişler, ezan okunmayan yerde de ezan okumayı görev bilmişlerdir. Çok canlı ve dinamik bir toplumumuz var. Bu toplum 80’li yıllar kadar içine kapalı bir toplumdu 80’li yıllardan sonar dünyaya açıldı, büyük düşünmesini öğrendi, kendine büyük bir güven geldi ve tüketen bir toplum üreten bir topluma dönüştü. İthalatçı Türkiye, ihracatçı Türkiye’ye dönüştü. Bu dinamizmin temelinde hareket kültürü var. Sürekli hareket halinde olmanın getirdiği güç ve dinamizm var. Artık yeni bir dünya var. Bu dünyada ülkeler, coğrafyalar, toplumlar, insanlar, ordular ile yönetilmiyor, ordularla yönlendirilmiyor, ordularla fethedilmiyor. Orduların yerine girişimciler geçti, savaş alanlarının yerine de pazarlar geçti. Her ne kadar çevremizde savaşlar var ise de onlar gelip geçici. Günümüzde kavga, esas hesaplaşma cephelerde olmuyor, pazarlarda oluyor ve yeni dünyanın fatihleri artık ordular değil, yeni dünyanın fatihleri artık girişimcilerdir. O yüzden dünyada girişimcilere üniformasız generaller gözüyle bakılır. Apple’nin girmediği yer yoktur, Samsung’un girmediği cep yoktur, Facebook’un, Google’nin, Twitter’in kullanılmadığı ev yoktur. Yeni dünya böyle bir dünya. Artık bildiğimiz küre dünya gitti onun yerine düz, kare bir dün ya geldi. Bu dünyada sınırlar yok, kapılar yok, örtü yok, çatı yok. Çatısız, duvarsız, kapısız bir dünya var. İşte bu yeni dünyanın fatihleri, üniversiteler, girişimciler, aydınlar, medya kuruluşları, sanayi kuruluşları, ticari kuruluşlar, kamu kuruluşları, gönüllü kuruluşlardır. O yüzden günümüzün dünyası aslında kurumlar, kuruluşlar, girişimciler dünyasıdır. Bu dünyada başarılı olmanın yolu bu dünyayı iyi kavramaktan geçiyor” şeklinde konuştu. 

Dünyada 10 sene öncesine göre soruların aynı kaldığını ama cevapların değiştiğini belirten Gürdoğan, “Tarım toplumlarında ülkelerin gücü toprak büyüklüğünden geliyordu. Bir ülkenin ne kadar büyük toprağı varsa üretim gücünü o kadar büyütme imkânı vardı. Sanayi toplumlarında ülkelerin gücü sanayiden geliyordu, fabrikalardan geliyordu, sermayeden geliyordu. Bir ülke ne kadar çok yatırım yapıyorsa, ne kadar çok sermaye birikimine sahipse o ülkenin zenginlik üretme gücü o kadar büyük oluyordu. Şimdi yeni bir toplum var. Kare dünyanın toplumu… Bu toplum bilgi toplumu. Artık bu toplumda ülkelerin gücü ne toprak büyüklüğünden geliyor ne sermaye büyüklüğünden geliyor. Artık ülkelerin gücü genç, eğitimli girişimci insanlarından geliyor. Onlar da sizin aranızda. Onların tek sermayeleri var, bilgileri, birikimleri… Hanımların saçları kısa kulakları küpesiz, genç erkeklerin saçları uzun, kulakları küpeli… Bunlar sizin aranızda da var. Hindistan’da her yıl yüz binlerce bilgisayar öğrencisi yetişiyor. Çin öyle, Balkanlar öyle, Amerika öyle, Avrupa öyle… Dünyanın her yerinde genç girişimci insanlar var. Bizim de bu genç girişimci insanların sayısını çoğaltmamız gerekir. İnegöl bu açıdan çok uygun ve verimli bir yer. İnegöl göç vermeyen, göç alan bir kentimiz. Bursa’nın yanı başında mobilyanın, köftenin, kaplıcanın merkezi halinde. Bunun yanına suntayı, tekstili ve diğer sanayi kollarını da ilave edebiliriz. Dolayısı ile yeni dünya girişimcilerin dünyası, yeni dünya uzakları görmesini, tuttuğunu koparmasını bilen insanların dünyasıdır. Bu dünyada artık iş yapmak bir sermaye işi değil bir yenilik işi, bir birikim işidir. Bizim girişimcilik derslerinde, yatırım yönetimi derslerinde en büyük tartışma konusu; ‘İş yapmak bir sermaye işi midir yoksa bir proje işi midir?’ tartışmasıdır. Gençlerin önemli bir kısmı; ‘Para önemli, parasız bir şey olmaz’ derler. Diğer önemli kısmı da; ‘Para önemli değil, önemli olan bilgidir, yeniliktir, projedir, uygulanabilir fizible bir projeniz varsa o projeye her zaman her yerden kaynak bulunabilir’ derler. Gerçekten günümüzde iş yapmak artık bir sermaye işi olmaktan çıkmıştır bir proje işine dönüşmüştür, bir düşünce işine dönüşmüştür. Bizim Anadolu’da ‘Tabağınızda balınız olsun, arısı bağdattan gelir’ derler. Gerçekten sizin de fizible bir projeniz varsa onun sponsoru, sermaye destekleyicisi, destekçisi Avrupa Yatırım Bankası’ndan gelir, KOSGEB’den gelir, Melek Yatırımcılar’dan gelir, sermaye şirketlerinden gelir, dünyanın her yerinden gelebilir. Önemli olan yeni olmaktır, farklı olmaktır. Facebook’u kuranların, Twitter’i kuranların bilgilerinden başka hiçbir sermayeleri yoktu. Sanayi toplumlarında model kurum, model ürün, Ford, Tofaş, Renault gibi firmalardı. Şimdi yeni bilgi toplumunun model kurumu artık Ford değil, torna tezgâhlarından oluşmuyor, petrol kaynakları yok, maden yatakları yok, tek sermayeleri var; bilgileri var, yetişmiş uzman gençleri var, yenilik yapmasını bilen, yeni ürünler geliştirebilen insanları var. Elle tutulur, gözle görülür ürünler üretmiyorlar. Facebook böyle Twitter böyle Google böyle Microsoft böyle ama öyle ürünler, öyle hizmetler üretiyorlar ki bütün dünya onların ürünlerini satın almak için sıralara giriyor, sabahlara kadar bekliyorlar. O yüzden tekrar vurgulamak gerekirse yeni dünyanın fatihleri girişimcilerdir, girişimcilik bir sermaye işi değil, bir risk alma işidir, yenilik yapma işidir, uzun vadeli düşünebilme işidir, farklı olma işidir” açıklamalarında bulundu.